RESİM DÜNYASI
ANA SAYFA  
  SANAT
  İLETİŞİM
  HARİTA / UYDU FOTOĞRAFI
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  RESAMLARIN HAYATI
  SANAT - DÖNEMLER
  => YUNAN VE ROMA'DA RESİM
  => ORTAÇAĞDA RESİM
  => BİZANS (DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU) RESMİ
  => GOTİK RESİM
  => TÜRK RESMİ
  => PALEOLİTİK DÖNEM RESİMLERİ
  => ERKEN BAROK RESMİ
  => BAROK RESMİ
  => YÜKSEK RÖNESANS RESMİ
  => YÜKSEK BAROK RESMİ
  => RÖNESANS RESMİ
  => ROMAN ESKİ RESİM
  ANKETE KATIL
  İLGİLİ BAĞLANTILAR
  ARA
  FAYDALI LİNKLER
  HABER SİTELERİ
  TELEVİZYONLAR
  DERGİLER
  RADYOLAR
  SPOR SİTELERİ
  GAZETELER
  KÜLTÜR SANAT SİTELERİ
  ARADIĞIN HERŞEY BURDA
  GENEL KATEGORİ
  MSN- OTURUM AÇ
  GOOGLE' DE ARA
  WEB'DE ARA
  GÖRSEL ARA
  İNDİR
  ÖDEV KATEGORİSİ
  SANAL MÜZE
  HABER
  girdiler
resimart.tr.gg (TIKLA) antropolog.tr.gg (TIKLA) (resimart.tr.gg)........................(antropolog.tr.gg)
YÜKSEK RÖNESANS RESMİ

YÜKSEK RÖNESANS RESMİ

 

İtalya’da bu dönemin en güçlü sanatçıları, Venedik dışında tabii ki Leonardo’da Vinci, Michelangelo ve Raphael olmuştur. Bu sanatçılar başlıbaşına bir okuldur da... Bu sanatçıları yetiştiren hocalarının da bu sanatçılar kadar göze çarptıkları dikkati çeker. Bu aşamada, Leonardo’nun hocası ;Verrocchio, Michelangelo’nunki; Ghirlandaio, Raphael’inki ise; Perugino olmuştur.

Öncelikle Leonardo Da Vinci’ye bakacak olursak; ustası Verrocchio’nun atölyesinde çıraklık devrini geçirdikten sonra, Milano’ya gitmiş, orada 16 yıl kalmıştır. Leonardo’nun anatomi alanında yapmış olduğu çalışmalarla çok tanınmış olması, yanı sıra mekanikten, fiziğe, botanikten zoolojiye ve diğer alanlara kadar yapmış olduğu büyün çalışmalar, ona üniversal bir kişilik kazandırmıştır. Sanatçının zamanında ünlü bir anatomi hocası olan Della Torre ile tanışması ve birlikte hazırladıkları İnsan Anatomisi kitabı için, Leonardo’nun kırmızı tebeşirlerle çizdiği eskizler, tıp tarihinin ilk anatomi desenleri olmuştur. Sanatçının Milano’da yaşadığı yıllarda mimarlıkla da uğraştığını biliyoruz. Fakat yaptığı çizimlerin hiç biri uygulanmamıştır. Leonardo, Floransa’ya döndüğü bir keresinde 1502 yılında “Mona Lisa” isimli ünlü portresini yaptı. Bu eseri bugün Paris Louvre Müzesi’ndedir. Yüksek Rönesans’ın diğer iki ressamından biri, Raphael henüz yetişme çağında olup sanatçıya tapardı. Michelangelo ise; kıskandığı halde hayranlığını gizleyememiştir. 1500-1505 yılları arasında, morga giderek cesetler üzerinde uygulamalarda bulundu. Böylece ölümün donuk maviliğini keşfetmiş oldu. Milano’da iken ele aldığı insannın uçması problemini tekrar ele aldı. Hidroloji hakkında bir kitap yazdı. Kardinal tarafından 1513 yılında Roma’ya davet edildi, burada aynalarla ve optik arayışlar içinde araştırmalarına devam etti. Boya kimyası yönünde çalışarak, yüzyıllar boyunca dayanacak dayanaklı boyaları ortaya çıkarmaya başladı. Hatta Roma’da “Resim Sanatının Anahtarları” isimli bir kitap yazdı. Sanatçının hatıra defterinden 1517 yılında Fransa’da bulunduğunu anlıyoruz. Fransa’da I. François devriydi ve Cloux şatosuna gelir gelmez, sanatçıya “Kralın Başressamı, Mimarı ve Teknik Uzmanı” adı verildi. Zaten sanatçının yaşamı Fransa’da son bulmuştur.

Bir diğer Yüksek Rönesans sanatçısı da Michelangelo’dur. Sanatçı 1488 yılında Floransa’da Domenico ve David Ghirlandaio’nun atölyesine girdi. Bu atölyeden, fresko tekniği öğrendikten hemen sonra ayrıldı. Sanatçının amacı heykel sanatçısı olmaktı. Floransa Dükü Lorenzo de Medici ile tanıştı. İşte bu noktada şansı da açılmaya başlamıştı. Michelangelo, Mediciler’in kurdukları “Bahçe Okulu” na devam etti. Medici Sarayı o günlerde gerçekten her türden bilim adamlarının katıldığı tam bir Kültür Merkezi idi. İşte o günlerde ressam olarak hoşlandığı sanatçı da Masaccio olmuştur. O da Leonardo gibi anatomiye merak sardı ve Mediciler’e gelip giden bir cerrahın peşine takılarak cesetler üzerinde çalışmaya başladı. Rönesans İtalyası’nda tıp ile plastik sanatlar eşit kulvarda idi. Lorenzo De Medici öldükten hemen sonra, bir diğer Medici’yi pek sevmeyen Michelangelo, önce Venedik’e sonra da Bologna’ya gitmiştir. Bologna’da Jacopo della Quercia ismindeki heykel sanatçısıyla karşılaşır. İşte heykel yönünde, sanatçının dönüm noktası da buradadır. Sanatçının daima yeni olanı araması ve hareketliliği, Leonardo’ya da benzemekteydi. 1495 yılında yeniden Floransa’ya döndü. Sonrasında da Roma Kardinali’nden aldığı teklifle Roma’ya gitmiştir. Onun ilk Roma seyahati 1496-1501 yılları arasına rastlar. Sanatçının ressamlığını tam olarak algıladığımız resimler, Vatikan’da bulunan Sixtin Şapel’de yapılmış olan resimlerdir. Sanatçı bu resimlerini fresko teknikli olarak, bizzat yanına hiç bir yardımcı da almadan meydana getirmiştir. Bu resimlerdeki konular ve buna bağlı bütün insanlar, kutsal kitaptan alınmıştır. Figürlerin anatomileri ise bir hayli abartılıdır. Değişik bir figür anatomisini kullanmış olan Michelengelo, bu yönde de bir öncülük yapmıştır. Ayrıca şapelin apsis duvarına yaptığı mahşer sahnesiyle hem dikkat çekmiş, hem de maniyerizm resminin de öncüsü olmuştur. Sanatçının, heykel sanatçılığı ve ressamlığının dışında, bir başka yönü de mimarlığıdır. İşte böylece 1564 yılında ölen sanatçının da bir üniversal kimlik taşıdığını söyleyebiliyoruz.

Bir başka Yüksek Rönesans ressamı da Raphael’dir. Urbino şehrinde doğan sanatçı için en büyük şans, doğduğu şehrin bir sanat ve kültür merkezi olmasıydı. Burada bir dükalık sarayı bulunmaktaydı. Bu saray döneminin en zengin kütüphanelerinden birine sahipti. Hatta sarayın içinde dükün (Federico da Montefeltro) yakın dostu olan Piero Della Françeska’nın da panoları bulunmaktaydı. Babasıyla sık sık saraya gelen Raphael’e babası saraydaki resim ve heykelleri tanıtmaya çalışırdı. Raphael Perugia’ya giderek, burada ressam Perugino atölyesine girdi. Ustasıyla çalışma yaptığı sürelerde, ustasını tamamen kopya etti. Bir zaman sonra, ustasının yaptıkları ile Raphael’in yaptıkları ayırt edilemez hale gelmiştir.

Raphael’in hocası Perugino’nun etkisinden kurtulup, özellikle Floransa’da faaliyetler veren Leonardo ve Michelangelo’nun farkına varmasıyla sanatının kimlik kazandığını söylenilebilir. Siena’ya giderek bir arkadaşı ile beraber II. Pius Kütüphanesi’nin duvarlarını panolarla süslemeye başlamışlardır.1504 yılında Floransa’ya gelen sanatçı, yaklaşık dört yıl burada kalmış ve özellikle Leonardo, Michelangelo, hatta daha da önemlisi Masaccio’yu yakından izlemiştir. Floransa, yaşamında kimliğinin daha yerli yerine oturmasını sağlamış, arkasından peşisıra “Madonna” resimlerini yapmaya başlamıştır. Yaptığı portrelerin arka planlarında soyut biçimler kullanıyordu. Sanatçının psikolojik yapılanmasının eserlerine yansıması çok olumluydu. Urbinolu olan mimar Bramante’nin de ısrarı ve aracılığıyla papa, Raphael’i Roma’ya çağırmıştır. Bu çağrılış ve gidiş aşağı yukarı 1509 yılına

denk gelmektedir. “Atina Mektebi” isimli çalışması, papanın Raphael’den istediği ilk ve en önemli eserdir. Tabii ki bu resmin figüratif yöndeki üstünlüğü tartışmasızdır. Bu resmin tam karşısına, “Mukaddes Kitabın Tartışması” freskosunu yapmıştır. Salonun süslemelerini bir üçüncü fresko resmi olan “Gerçek Adalet” isimli çalışmasıyla noktalamıştır. Peşinden Agostino Chigi isimli çok zengin bir Sienalı Tüccar, sarayı olan Farnesia’ya “Peri Galatia” isimli fresko çalışmayı yapmak üzere sanatçıya çağrı yapmıştır. Sanatçının en şaheser Madonnalar’ı 1514 yılından sonraya aittir. Sanatçının alt yapısında Perugino’dan sonra örnek aldığı yegane kişi Leonardo da Vinci’dir.

Venedik’de değerlendirilen Yüksek Rönesans resmine gelince; özellikle Bellini Kardeşler’in öncülüğünde yeri belli edilen Rönesans resminin Yüksek evresinde, kendini bütün hassasiyeti ile ortaya koyan iki sanatçı vardır. Bunlar, Giorgione ve Tiziano’dur. Venedik 16.yüzyılda, Floransa ve Roma’dan tamamen ayrılıyordu. Burada daha bir doğa işin içinde, ışık daha bir romantizmi koklar durumdaydı. Cumhuriyetler’in de en olgunlarından biri olan Venedik, özellikle doğu ticaretinin merkezi olmakla dikkatleri üzerine çekmiştir. Şehri tam ortasından ikiye bölen Kanal ise; şehre ayrı bir zerafet vermiştir. Ayrıca parıltılı kumaşların satışı ve alınan bu ku}aşlardan dikilen kostümlerin, bu yöre ressamlarının resimlerine de yansımış olması önemlidir. 16. yüzyılda günlük hayatın neşeli ve renkli olduğu söylenebilir Venedik’te... Ressamların tamamen duygusal bir dünyadan esinlendiklerini söyleyebiliriz. Venedik Yüksek Rönesans ressmalarından Tiziano, bir dağ köyünde doğmuştur. Sanatçı resmin içinde kendini bulduğu ilk sıralarda, Dürer’in bazı gravürlerini kopyalamaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra da Bellini Kardeşler’in resim atölyesine girdi. Bu atölyede kendiyle beraber Venedik resmiminin o dönem içindeki bir diğer ismi olan Giorgione’yi tanıdı. Giorgione Tiziano’ya göre çok duygusaldı. Fakat Tiziana, Giorgione’nin resmine hayrandı. 1508 yılında Giorgione ile birlikte Alman ticeretinin Venedik’teki merkezi olan Fondaco dei Tedeschi’nin cephesini süslediler. Yaklaşık iki yıl boyunca Giorgione ile birlikte çalışan Tiziano, arkadaşının 34 yaşında vebadan ölmesi sonucunda Padua’ya gitmiştir. 1513’de Venedik’e döndükten sonra Ducale Sarayı’nın toplantı salonu için muhteşem bir kompozisyon yapmaya başladı. Aynı yıl Roma’ya papa tarafından davet edildi. 1516’da Giovanni Bellini öldüğü zaman, Venedik Cumhuriyeti’nin başressamı ünvanını almıştır. Sanatçının üslubuyla Giorgione’nin üslubu uzun süre eleştirmenler tarafından birbirine benzemesi nedeniyle karıştırılmıştır. Din konuları dışında birbirlerine çok benzerler. Uzun yıllar Giorgione’nin olduğu zannedilen “Konser” isimli çalışma, aslında Tiziano’nundur. Detaycılık her ikisinde de duygu ve şiirsellik ise; Giorgione’de vardır. Hatta Rönesans döneminin sanat yazarı Vasari sanatçı için şöyle demiştir; “Michelangelo’daki desen onda olsaydı, dünyanın en büyük ressamı olurdu” Gerçekten de sanatçı Michelangelo’nun hacim konusundaki vurgularına hayrandı. Bunun içinde özellikle “Papa III.Paul ve Yeğenleri” isimli çalışmasında Michelangelo’nun bariz etkileri dikkat çeker. Bu dönem Venedik ressamları, özellikle renk konusunda ön plana çıkmışlardır. Özellikle renklerle yaratılmak istenen ışık efektleri önemli bir özellikleridir. Özellikle Venedik, diğer İtalyan şehirlerine göre yağlıboya ile resim yapmaya daha müsaitti. Çünkü sıcak bir şehir olan Venedik’te çabuk kurumaya müsait tekniklere yer vermek zordu. Venedik resmi, mitoloji ve allegori resmine de kapalı değildi. Yüksek Rönesans Venedik Resmi’nde dikkati çeken diğer sanatçılara gelince; bunlar da Tintoretto ve Veronese’dir.

Yüksek Rönesans’ın Flaman ressamlarına bakacak olursak; en güçlü ismin Pieter Bruegel olduğunu anlayabiliriz. Sanatçı natural-realizmin en büyük temsilcisidir de... Bruegel, o zaman Flaman köylülerinin yerel yaşamlarından kesitleri, yine gerçekçi gözlemlere dayanan etik yapı içinde değerlendirmiştir. Sanatçının yaşamı hakkında pek fazla bilgi yoktur. Nerede ve hangi tarihte doğduğu bile kesin değildir. Bruegel, 16 ve 17. yüzyılarda çok benimsendiği halde 18. yüzyılda unutulmuştur. Fakat 19. yüzyılda Baudelaire ona hayrandır. Kendine en yakın olan Flamanlı bir başka ressam da Rönesans sanatçısı olan Hieronymus Bosch’tur. Çünkü dini ve ahlaki konuları, dilediği gibi hem de sürreel bir ifadelendirme ile ilk olarak işleyen sanatçı odur. Bruegel’in esini, doğrudan doğruya halktır. Teknik yönden ise, hem Jan van Eyck’ten hem de Bosch’tan farklıdır. Renk paleti daha canlı ve saftır. Bruegel için en ilgi çekici konu günlük yaşamdı. Bruegel’in ressamlığı sırasındaki en önemli olay, Flaman Eyaleti’nin İspanyollar tarafından işgal edilmesiydi. Sanatçı ölümünden az önce bazı eserlerini yaktırmıştır. Muhtemelen bu yanan eserler arasında savaş ve işgalle ilgili resimler de olmalıdır. Gerçekçilik ve doğallık yönünde Resim Sanatı Tarihi’nde özgün bir yere sahiptir, Bruegel...

16. yüzyıl içinde Almanya’daki Yüksek Rönesans resim hareketlerine gelince; Özellikle politik, dinsel birtakım sıkıntılarda bulunuyordu. Bu dönemin iki büyük Alman ressamı Albrecht Dürer ve Matthias Grünewald’dir. Bunlardan Dürer, muhteşem plastisite anlayışıyla çok dikkat çekmiştir. Sanatçının üniversal bir kimliğinin de olduğunu söylemeliyiz. Her şeyden önce, baskı resimleri, suluboyaları, yağlıboyaları, karakalem resimleriyle Alman resmine ağırlığını koymuştur. Sanatçı, reformasyon hareketi kapsamında duygusal resimler de yapmıştır (Apokalipsi İllüstrasyonları gibi). İkinci İtalya seyahatinden hemen sonra, boyayla büyük resimler yapmaya başlamıştır. Bir süre allegorik resimlerde yapmıştır. Sanatçının portreleri ve manzaraları da önemlidir. Bu iki anlayışında da gerçeklikten yana olmuştur. Bir diğer sanatçı Grünewald ise; kilise ressamı olarak ressamlığa başlamış hayatının sonuna kadar da böyle kalmıştır. Yalnız yağlıboya ile çalışmıştır. Gotik geleneklere dönmeyi tercih eden Grünewald, dindar bir kişiydi. Böylece Gotik, reformasyonla yoluna devam etme olanağı bulmuştur. Grünewald’de Gotik’in şekli değil, fakat ruhu devam ediyordu. Bu ruh Rönesans’a rağmen devam edecek, hatta 17. yüzyıl Barok sanatın bile ruhunu meydana getirecektir. Grünewald’in resim anlayışı, Gotik’ten Barok’a giden yolun önemli bir noktasıdır. 16.yüzyıl Almanya’sında en tanınan resim okulu Tuna Okulu idi. Bu okulda Lucas Cranach ve başusta Albrecht Altdorfer bulunmaktaydı. Bunlardan Altdorfer, resimlediği manzaralarıyla dikkat çekiyordu. Çünkü bu manzaralar, artık Avrupa resim tarihi içinde bir manzara geleneğinin başlaması anlamı da taşıyordu. Ayrıca manzara resmini ilk defa ayrı bir tür olarak ele alan ressamdı da. Manzara ve figürlerin renk bakımından uyumlarını sezgisel olarak ortaya koyan ressamlardan biridir. Onun “İskender’in Savaşı” isimli eserinde, dünyanın sonunu gösteren bir manzara ortaya konmuştur. Diğer sanatçı, Lucas Cranach’a gelince; o da Altdorfer gibi Tuna Okulu’nun kurucularındandı. Luther’le ilişki kurarak, protestanlığı benimsemiş ve Protestan İkonagrafisi’nin meydana gelmesine yardımcı olmuştur. Bir başka Alman ressam da Hans Holbein’dir. Bu ressam bir portre ressamı olarak resim tarihine geçmiştir. Tam bir objektiflikle resmetmiştir sanatçı portrelerini. Portrelerinde asıl görülmesi istenen şekil, bu şekillerin de ortaya çıkmasına aracı olan çizgidir. Form çok iyi ve sağlam oluşturuluyor ve belli konturların içine alınıyordu. Işık ve gölge, formu ortaya çıkarmak için kullanılırken, asıl olarak sanatçı, bir çizgi ressamı olduğunu da ortaya koyuyordu. Değişmeyen formları, anlık gösterimler değil, sanatçının portreleri ortaya koymuştur. Duvar resimleri de vardır. Bunlar da duvar ressamlığının, söz konusu zaman içinde Almanya’daki durumu hakkında bilgi vermesi açısından çok önemlidir. Kitap İllüstrayonları da vardır.

İngiltere’deki Yüksek Rönesans Resmi’nin en güçlü ismi ise; Nicolas Hilliard’dır. O günlerin İngiltere’sinde pek revaçta olan ise; minyatür ressamlığıydı. Hilliard’da bir minyatürcüydü. Elizabeth Dönemini en iyi yansıtan sanatçı olarak bilinmektedir. I. Elizabeth’in portre ressamıdır da... Yarımfigür portreleri dikkat çekmiştir. Sanatçının özellikle Holbein’den etkilendiği bilinir. Çoğu zaman şiirsel bir duyguyu yansıtan, ince üslubuyla çok dikkat çeker.

Yüksek Rönesans Resim Sanatı içinde meydana gelen önemli bir hareketin adı da; Maniyerizm olarak bilinir. Genel olarak Rönesans’a hem anlam hem de şekil olarak karşıt bir harekettir. Sınırları tam olarak konulamayan bu devrenin sanatçıları, kimi zaman Yüksek Rönesans’ın içinde gösterilirken kimi zaman ise; Barok resmin içinde de gösterilirler. Maniyerizm, Rönesans’a göre çok daha antiklasik kalmıştır. Fakat Maniyerizm, resimde Michelangelo’nun Sixtin Şapel apsisine yaptığı “Mahşer” resmiyle başlar. Maniyerizm sözcüğünün terminolojik yapısı üzerine uzun yıllar, çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Maniyerizm bir takım zıtlıkların çarpışması sonucunda belirginlik kazanmıştır (klasik-antiklasik, rasyonalizm-irrasyonalizm gibi). Manyerizm’in kelime anlamı, bir üslubun aşırıya kaçan tarzda kullanılmasıdır. Fakat geneli itibariyle; Maniyerist resim sanatı; dengeye ve simetriye dayalı olmayan yapısıyla, formalizm yerine kullandığı deformasyonlarla, kompozisyonlarında kullandıkları mekan belirsizlikleriyle, orantıya önem vermemesiyle, dikey-yatay hareketlerin dışında resme kazandırılmak istenen basit S hareketi (Figura Serpentinata) ve ovallikler gibi dinamik bulgularla dikkat çekmiştir. Şekiller itibariyle Maniyerizm’in Barok resmin, temelindekilerden biri olduğunu da kabul edebiliriz. Manyerizm, salt resimde değil, mimari ve heykel alanlarında da eserler ortaya koymuştur. Bizans resmindeki ikonaklasist hareketten sonra, kanımca önemli ikinci sanat hareketidir, Maniyerizm... Bu devrenin en önemli ressamlarına gelince; El Greco, Pontormo, Parmagianino, Bronzino gibi isimlerdir. Özellikle Yunanistan asıllı El Greco, daha sonra İspanya’nın Toledo şehrine yerleşmiş, yapmış olduğu dinsel resimlerinde, kendince mistikliğiyle çok dikkat çekmiştir. Fakat özellikle figürlerinde kullandığı deformasyon ve mekanlarındaki bilinmezlik enteresandır. Onun figürleri, sanki başka dünyaların insanlarıdırlar. Resimlerinin atmosfer oluşumlarında, Toledo göklerindeki engizisyon ateşi ve dumanının bıraktığı izleri kullanmakla, enteresan bir girişimde bile bulunduğunu ortaya koymuştur. Bir kısmı İtalyan, bir kısmı Flamanlı ve bir kısmı da Fransız olan “Fontainebleau Okulu” da Fransa’da kurulmuş ve Maniyerist resme destek vermiştir.

üye girişi  
   
SÖZLER  
  Resim yüzey üzerine çizilen değil,yüzey üzerinde görme becerisidir.  
site  
  antropolog.tr.gg (TIKLA)  
ADKJGK  
  DPD  
SAS  
  J  
Bugün 13 ziyaretçikişi burdaydı!
ANA SAYFA resimart.tr.gg (TIKLA) antropolog.tr.gg (TIKLA) Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol